onlineodev.com`u daha etkin ve verimli kullabilmeniz için, yandex.com.tr, bing.com, yahoo.com gibi arama motorlarını kullanmanızı tavsiye etmektedir.
2 kez görüntülendi
Sosyoloji kategorisinde tarafından 3 5 5

1 cevap

0 beğenilme 0 beğenilmeme

Osmanlı Devleti’nin toplumsal tabakalaşma yapısı, Avrupa’daki feodal sistemden ve Hindistan’daki kast sisteminden çeşitli açılardan farklılık gösterir. İşte bu farklılıkların bazı değerlendirmeleri:

  1. Feodal Sistemle Karşılaştırma:

    • Feodal sistem, Avrupa’da 10. ile 13. yüzyıllar arasında yaygın olan ve toprakların fief olarak dağıtıldığı, yerel yönetim kontrolüne dayanan bir sosyal hiyerarşi sistemiydi.
    • Feodal sistemde, toprak sahibi (lord) toprağını (fief), karşılığında askeri ve yasal koruma vaadiyle bir kişiye (vasal) verir ve vasal da buna karşılık olarak askeri hizmet veya ürün ya da para şeklinde ödeme yapardı.
    • Osmanlı Devleti’nde ise toplumsal sınıflar, “kalemiye” (bilginler), “seyfiye” (askerler), “ilmiye” (din adamları) ve “raiyet” (halk) gibi farklı gruplara ayrılıyordu ve bu sınıflar arasında geçiş mümkündü.
  2. Kast Sistemiyle Karşılaştırma:

    • Hindistan’daki kast sistemi, insanları dört ana varna’ya (Brahmanlar, Kshatriyalar, Vaishyalar ve Shudralar) ve bunların altında binlerce jati’ye (alt kastlara) ayıran, yaklaşık 3.000 yıllık eski bir sosyal stratifikasyon sistemidir.
    • Kast sistemi, doğuştan gelen ve değiştirilemez bir sosyal statüye dayanır ve bireylerin meslekleri ve evlilikleri genellikle kendi kastları içinde kalır.
    • Osmanlı Devleti’nde ise, toplumsal sınıflar daha çok mesleki ve yönetimsel fonksiyonlara dayanıyordu ve bireylerin sosyal mobilitesi kast sistemine göre daha esnekti.

Sonuç olarak, Osmanlı Devleti’nin toplumsal tabakalaşma yapısı, Avrupa’daki feodal sistemden daha az toprak merkezli ve askeri hizmete dayalıydı; Hindistan’daki kast sisteminden ise daha esnek ve sosyal mobiliteye izin veren bir yapıdaydı. Osmanlı toplumunda, mesleki gruplar ve etnik kökenler arasında geçişler mümkündü ve toplumsal sınıfların belirlenmesinde dinî ve etnik çeşitlilik de rol oynuyordu.

Soru da bilgiden doğar, cevap da 

Hz. Mevlana

...