onlineodev.com 'a hoşgeldiz. Lütfen soru sormaktan ve cevap vermekten çekinmeyiniz
51 kez görüntülendi
Felsefe kategorisinde tarafından

Aşağıdaki metni, felsefenin varlık, bilgi ve değer alanlarıyla bağlantılı olarak yorumlayınız.

“(...) Aborijinler, bana göre en küçük bir nem belirtisi bile olmayan noktalardan su bulabiliyorlardı. Kimi zaman, kuma yatıp yerin altından akan suyun sesini duyuyorlardı. Kimi zaman da ellerini, avuçları yere dönük olarak kumdan belli bir yükseklikte tutmaları suyu bulmalarına yetiyordu. Sonra yerin altına uzun kamışlar sokuyorlar tepedeki ucu emerek minik bir çeşme yapıyorlardı. Su, kumlu ve koyu renkliydi ama tadı duru ve serindi. Isının buharına bakarak ta uzaktan suyun varlığını anlamalarının yanı sıra, hafif bir esintiyle kokusunu bile duyuyorlardı. Avustralya’nın derinliklerini keşfetmek için yola düşen beyazların neden pek çok kurban verdiğini şimdi anlıyordum. Bu çöllerde ayakta kalabilmek için yerlilerin deneyimlerine sahip olmak gerekirdi. Kayaların arasındaki bir yarıktan su çektiğimiz bir gün, kokumu o bölgeye bulaştırmamam ve hayvanı rahatsız etmemem için nasıl dikkatli davranmam gerektiği öğretildi. Çünkü bu su aynı zamanda o hayvanlara da aitti ve aynı su üzerinde onların da hakkı vardı. Kabile, bulduğu suyun asla tümünü almıyordu; kaynakta su çok az bile olsa hep aynı noktadan içmeye özen gösteriyordu. Anladığım kadarıyla hayvanlar da aynı şeyi yapıyorlardı. Bu kuraldan haberi olmayanlar sadece kuşlardı ve onlar suyu istedikleri gibi içiyor, saçıyor ve de pisliklerini buraya bırakıyorlardı. Kabile üyeleri, yere bakıp yakınlarda ne gibi hayvanlar olduğunu anlayabiliyorlardı. Daha çocukken inceden inceye gözlem yapmayı öğrendiklerinden, kumun üzerinde bırakılan ayak izlerini inceleyerek önlerinden kaçan hayvan sürünüyor mu, zıplıyor mu, yürüyor mu bilebiliyorlardı. Birbirlerinin ayak izlerini ise, öylesine iyi tanıyorlardı ki, arkadaşlarının adımlarının uzunluğundan onun sağlıklı olduğunu, kısa adımlardan onun hasta olduğu için yavaş yürüdüğünü saptayabiliyorlardı. İzlerdeki en ufak bir sapma onun hangi yöne gittiğini de bildirmeye yetiyordu. Algılama yetenekleri başka kültürlere ait kişilere oranla çok daha fazla gelişmişti. İşitme, görme ve koku alma duyuları ise insanüstü düzeylere ulaşmıştı. Ayak izlerinin kumda bıraktığı izlerin titreşimleri, onlara bizlerin görerek anlayabileceğimizden daha fazlasını söylüyordu. Daha sonra öğrendim ki Aborijinler, iz sürücüleri, otomobil lastiklerinin izlerinden aracın tipini, geçtiği günü, saati ve hatta içindeki yolcu sayılarını bile saptayabiliyorlardı. Bundan sonraki birkaç gün boyunca, bitki soğanlarını yumruk köklerini ve yer altında yetişen ve patatese benzeyen bitkileri yedik. Bitkileri, yer üstüne çıkartmadan onların ham mı olgun mu olduklarını anlayabiliyorlardı. Ellerini bitkinin üzerinde gezdiriyor ve şöyle diyorlardı: ”Bu daha büyüyor. Henüz olmamış.” ya da şöyle bir yorumda bulunuyorlardı: ”Evet, bu can vermeye hazır.” Bana sorarsanız bitki saplarının tümü birbirinin aynıydı, bu nedenle pek çok bitkiyi yanlışlıkla sökmüştüm ama onlar yeniden yerine dikmişlerdi. Bu nedenle ben artık uzaktan seyretmeyi yeğliyordum. Bana anlattıklarına göre bu yetenek tüm insanoğullarına verilmişti ama benim yetiştiğim toplum, üyelerinin sezgilerine kulak vermesini doğaüstü ya da kötücül bulduğu için onaylamayan bir tutum sergilemişti. Şimdi benim doğal olarak içimde bulunan bu yetiyi geliştirmem gerekiyordu. Bu nedenle bana bitkilere, var olma nedenlerini onurlandırmama hazır olup olmadıklarını sormayı öğrettiler. Evrenden izin aldıktan sonra elimin ayasını bitkilerin üzerinde gezdiriyordum. Olgun bir bitkinin üzerindeyken elimin ya ayası ısınıyor ya da parmaklarımın ucunda bir kıvılcımlanma duyuyordum. Bunu yapmayı öğrendiğim zaman, büyük bir adım atmış olmamdan ötürü kabile tarafından daha içtenlikle benimsendim. Demek ki ben belki de daha gerçek bir insan olma yolunda bir adım atmıştım. Bir bitki yatağının tümünü sökmemek çok önemliydi. Bitkinin üremesi için bir bölümü daima toprakta bırakılırdı. Kabile halkı, onların deyimiyle toprağın şarkısına ya da suskun seslere karşı müthiş bir farkındalık sergiliyorlardı. Çevreden gönderilmiş bilgileri alıyorlar, bunları çözümlüyorlar ve sonra da bilinçli bir biçimde eyleme geçiriyorlardı. Sanki evrenden gelen mesajları alabilen minik bir göksel alıcıya sahiptiler. (...)”


1 cevap

0 beğenilme 0 beğenilmeme
tarafından

Bu metni, felsefenin varlık, bilgi ve değer alanlarıyla bağlantılı olarak şöyle yorumlayabiliriz:

  • Varlık alanı, var olan şeylerin ne olduğu, nasıl var oldukları ve aralarındaki ilişkileri soruşturan felsefenin bir dalıdır. Bu metinde, Aborijinlerin varlık anlayışı, doğa ile uyumlu, saygılı ve dengeli bir şekilde yaşamaktır. Aborijinler, doğadaki her şeyin canlı olduğunu, bir ruhu olduğunu ve bir amaç için var olduğunu düşünürler. Bu nedenle, doğadan aldıkları her şey için izin isterler, teşekkür ederler ve geriye bırakırlar. Aborijinler, doğayı sadece kendilerine ait bir kaynak olarak görmezler, aynı zamanda diğer canlılarla da paylaşırlar. Aborijinler, doğanın bir parçası olduklarını, onunla birlikte var olduklarını ve ona bağlı olduklarını bilirler.
  • Bilgi alanı, bilginin ne olduğu, nasıl elde edildiği, ne kadar güvenilir olduğu ve sınırları neler olduğu soruşturan felsefenin bir dalıdır. Bu metinde, Aborijinlerin bilgi kaynakları, duyuları, sezgileri, gözlemleri ve deneyimleridir. Aborijinler, doğayı çok iyi tanır, onun sesini, kokusunu, dokusunu ve hareketini algılarlar. Aborijinler, doğadan gelen işaretleri yorumlar, hayvanların, bitkilerin ve suyun izlerini takip ederler. Aborijinler, doğayla iletişim kurar, onunla konuşur, ona sorular sorar ve cevaplar alırlar. Aborijinler, doğayı bilmenin, onu sevmek ve saymak gerektiğini düşünürler.
  • Değer alanı, değerlerin ne olduğu, nasıl belirlendiği, neye dayandığı ve nasıl uygulandığı soruşturan felsefenin bir dalıdır. Bu metinde, Aborijinlerin değerleri, doğaya karşı sorumluluk, saygı, minnettarlık, paylaşma ve uyumdur. Aborijinler, doğayı korumak, ona zarar vermemek, ondan gereğinden fazla almamak, onu başkalarıyla paylaşmak ve onunla uyum içinde yaşamak için çaba gösterirler. Aborijinler, doğanın kendilerine sunduğu nimetlere teşekkür eder, onu onurlandırır, ona şükranlarını sunarlar. Aborijinler, doğayla birlikte var olmanın, onunla birlikte yaşamanın değerini bilirler.

Onlineodev.com'a hoş geldiniz! Okul derslerinizdeki ödevleriniz ve anlamadığınız konular için aradığınız hızlı ve doğru cevapları burada bulabilirsiniz.

Sayfa Başlığı Buraya Gelecek
...